Sovyet devriminden sonra sosyal devrimlerle birlikte, sağlık sektöründe de önemli adımlar atılmaya başlandı. Çarlık dönemi ve sonrasında iç savaşlar dolayısıyla sağlık konusunda çok önemli eksikler bulunuyordu. 1912 yılında tek bir tıbbi araştırma kuruluşu yokken, yapılan yatırım atağı ile 1932 yılında artık 106 tane olmuşlardı. Devrim sonrası büyük tam teşekküllü hastaneler yapıldı. Öyle ki bu hastaneler açıldıktan sonra yurt dışından gelen yazarlara ne kadar büyük yatırımlar yapıldığını göstermek amaçlı gezdirildiğinde, yazarların yorumu ‘’ bu kurumlar şimdiye kadar hiç görmediğimiz kendi türünün en büyüklerindendi.’’ oluyordu. Hizmetin yanında aynı zamanda New York’taki hastanelerle aynı büyüklükte hatta daha büyük olmalarının önemi çok fazlaydı. Yani dünyada büyük olmak, yapılan yatırımların planlamasında önemli ölçüde belirleyici oluyordu. En büyük uzay istasyonu, en büyük köprü, en büyük nükleer santral ( sonradan büyük bir faciayla sonuçlandı), en büyük hastane…..
Sovyetler böyleyken iki kutuplu dünya yıllarında Amerika ya da Avrupa’da farklı değildi bu durum. Onlar için de en büyüğü yapmak önemliydi. Dolayısıyla her zaman en büyük en iyi kabul ediliyordu bu dönemde.
Daha sonra Amerika’daki özel yatırımların artması ve devletin sağlık sektöründen elini çekmesiyle hastanelerin büyük olmaktan çok efektif kullanımı ve optimum ölçülerde tasarlanmasının işletme açısından daha karlı, hasta açısından da daha sağlıklı olduğu gerçeği ön plana çıktı. Sovyetler’de ise bu büyük hastaneler giderek ekonomik yetersizlik ve iyi hizmet verilemediğinden atıl hale geldi. Sonrasında prestroyka ile birlikte yok olup gittiler.
Bir düşünelim, dünyanın en büyük nüfusa sahip Tokyo, Delhi, Shanghai, Mumbai, Sau Paulo, Pekin, Mexico City, New York gibi şehirlerde ki bunların bir kısmı dünya devi ülke şehirleri nüfusa orantılı olarak dünyanın en büyük hastaneleri yok da (20. Yüzyılın başlarında yapılmış ve bugüne kadar yaşayabilmiş birkaç tanesi hariç) altı milyonluk Ankara’da neden yapıldı? Özellikle Pekin, Tokyo, New York gibi gelişmiş şehirlerin idarecileri yada ülke yöneticileri halkına karşı duyarsız da bizim yöneticilerimiz mi çok duyarlı dersiniz?
Şimdi tamamen farklı birkaç konudan örneklerle devam edeceğim.
Her yıl dünya ülkelerinin yönetimleri uluslararası kriterler göz önüne alınarak sıralama yapılır. En özgürlükçü yönetimlerden en antidemokratik baskıcı yönetimlere doğru bir sıralamadır. Her yıl bu sıralamada son sırada Kuzey Kore yer almakta, sondan ikinci sıradaysa ağırlıklı olarak Türkmenistan gelir. Bazı yıllar ikinciliğini Çad’a kaptırır, fakat genel olarak en baskıcı yönetim sıralamasında ikinciliği kaptırma niyeti yoktur. Bununla beraber, ülkede yapılan birçok yapı International Awards ya da benzeri kuruluşlardan ödüller alır. Yine birçok yapı Guinness rekorlarına girmiştir. En yüksek Bayrak direği, en Büyük sekiz yıldız barındıran yapı, en büyük su hacmine sahip süs havuzu vb. Son olarak da dünyanın en uzun rıhtımına sahip liman yapıldı. En büyük liman denildiğinde ilgimi çekti, tabi içten içe de bir itiraz oluştu bende. En büyük yıldızlı bina yapmak başka, en büyük limanı yapmak başka bir şey tabi. Güney Kore’den Çin’e, Almanya’dan İstanbul’a, Amerika ve Rusya’ya kadar çok büyük bilindik limanlar var. Beş milyonluk bir ülke ve kapalı bir deniz olan Hazar’ın kıyısında dünyanın en büyük limanı neden yapılır ki. Ama Guinness’ten gelmişler, tescillemişlerdi de. Gerçeği tescil metni başlığını okuyunca anladım. Hazar denizi kapalı deniz olduğu için deniz seviyesinin altında 27 metre civarında su seviyesine sahiptir. Tescilde de aynen şu şekilde yazıyor; ‘’Deniz seviyesinin altında yapılmış en büyük rıhtıma sahip liman’’. Soru şu; deniz seviyesinin altında kaç liman var? Hazarda çalışan bu limanı kullanacak kaç gemi? Komik mi hayır tabi ki. Önemli olan halkın ülkede, dünyada yapılmış olan en büyük limanın inşa edildiğini düşünüp, ülke lideri ile gurur duymasının sağlanması, dolayısıyla da altında ezildiği baskıyı ya haklı görmesini ya da fark etmemesini sağlamak.
Şimdi Ankara’da dünyanın en büyük hastanesine dönelim. Bir hastanede yatak başına optimum kaç metrekare alan olmalıdır. Genel olarak bakıldığında 200 – 600 yataklı bir hastanede 120 – 140 metrekare civarında çıkacaktır. Yatak sayısı arttığında bu alan 100 metrekare civarına kadar düşer. Peki dünyanın en büyük hastanesi olan Ankara’daki hastanede bu miktar ne kadar çıkar. 1.312.000 metrekare kapalı alanı olan hastane 3810 yataklı, yani yatak başına 344 metrekare, yukarıda bahsettiğimiz alanların yaklaşık 3 katı. Odalar mı bu kadar büyük, sirkülasyon alanları mı ya da ameliyathaneler mi? Odanın büyük olması hastaya ne getirir, hastanın oda içerisindeki tuvalete 5 adımda mı gitmesi daha iyidir, yoksa 15 adımda mı? Ya da sirkülasyon alanları, bir hastanın bir servisten diğerine 30 metrede mi gitmesi daha iyidir, 100 metrede mi? Ya da zaten rant haline gelmiş hastanelerde bu alanların büyüklüğü rant alanlarını mı artırır? Hep birlikte düşünüp karar verebiliriz aslında buna. Hastaneler ne kadar büyükse o kadar iyi midir, yoksa optimize edilmeli midir?
Ankara Bilkent şehir hastanesi hasta yatak kapasitesinde dünyanın en büyük üçüncü, alan olarak da birinci hastanesi olarak tescillendi. Yatak kapasitesinde ilk iki büyük hastane hangileridir ya da sıralamaya giren hastaneler hangi hastanelerdir. Bu hastaneler yatak başı ortalama kaç metrekare kullanmışlardır ki alan olarak geride kalmışlar? Mesela birinci sırada Tayvan’daki Chang Gung Memorial hastanesi var, 10.500 yatak kapasiteli. Bundan tam 40 yıl önce yapılmış. Toplam kaç metrekare olduğunu bulamadım ama 10.500 yataklı hastaneyi Ankara’daki 3810 yataklı hastaneden daha küçük bir alanda çözmüş oldukları ortada. İkinci büyük hastane Sichuan Üniversitesi Batı Çin Tıp Merkezi 4.300 yatak kapasiteli bu hastane toplam 400.000 metrekare alana sahip, yani yatak başı 80 metrekare alan kullanmış. Dördüncü sıradaki hastane ise Yugoslavya zamanında yapılmış. Clinical Center off Serbia , 3500 yatak kapasiteli, toplam alanı 280.000 metrekare yatak başı 93 metrekare alan kullanılmış. Beşinci sırada Kuzey Africa’da Chris Hani Baragwanath Academic Hospital 3200 yatak kapasiteli toplam alanı 233.795 metrekare yatak başı 73,06 metrekare. Ankara’dakini tekrar hatırlayalım, 3810 yatak kapasiteli, 1.312.000 metrekare yatak başına 344 metrekare alan. Fark büyük değil mi.
Ankara Bilkent şehir hastanesi ne kadara mal oluyor dersiniz. Rayiç bedeli 1.097.491.420 Euro, yazıyla bir milyar doksan yedi milyon dört yüz doksan bir bin dört yüz yirmi Euro. 25 yılda toplam ödenecek olan bedel de altı milyar Euro. Finans maliyeti ayrıca yazılması gereken bir konu tabi. Fakat bizim konumuz biraz farklı. 3810 yatak kapasiteli bir hastanenin efektif olmayacağı inancımla birlikte, diyelim ki yine bu kapasitede fakat optimize edilmiş alanlarla bir hastane yapılsaydı. Yani 1.312.000 metrekare yerine aynı kapasitede fakat 500.000 metrekare alana sahip bir hastane yapılsaydı. 1.097.491.420 Euro maliyet yerine de 500.000 – 550.000 Euro maliyetle bu iş bitirilemez miydi? Yani 550.000 – 600.000 Euro civarı bir finans ekonomisi yapılamaz mıydı? İstenseydi tabi.
Sonuç olarak tüm gazetelerin de yazdığı gibi, dünyanın en büyük hastanesi Ankara’da hizmete girdi. Tüm maliyetlerini ödeyecek olan bizlere hayırlı olsun.
Çetin Zor