Site icon

İstanbul’da Seçim

23 haziranda her şey güzel olacak mı?

31 Mart seçimlerinden sonra, henüz Ekrem İmamoğlu’na mazbatası verilmemişken bir anket yapılmış. Bu ankete göre seçimde şaibe olup olmadığı sorulmuş İstanbul halkına %42 si bir şaibe olduğunu %58 i ise olmadığını söylemişler. Yine Ekrem İmamoğlu’na mazbatası verilmediği için haksızlık yapılıp yapılmadığı sorulmuş %42,2 yapılmadı %57,8 da yapıldı demişler. Son soru ise seçimler tekrar edilirse kime oy verirsiniz Binali Yıldırım diyenler %48,1 Ekrem İmamoğlu diyenler ise %50,2. Çok ilginç değil mi, henüz hiçbir propagandaya maruz kalmadan herhangi bir oy yolsuzluğu olmadığını ve Ekrem İmamoğlu’na haksızlık yapıldığını düşünen İstanbullulardı yaklaşık %11’i oyunu Binali Yıldırım’a vereceğini söylüyor. Yani bu vatandaşlar diyorlar ki, sandıkta kazanamadığı halde baskıyla seçim tekrar edilirse haksızlık varmış yokmuş bakmam ben partime oy veririm. Bu oranları gördükten sonra, 31 Mart öncesini, sonrasında geçen 36 günü de düşününce durum pek de çoğumuzun düşündüğü gibi olmayacağı fikri ağır basmaya başladı. Yani fark atılması, rahat rahat 23 haziranda kazanılması pek mümkün görünmüyor. Hatta düşününce tersi bir durum ağır basmaya başladı. Neden mi? Anlatmaya çalışayım.

Yerel seçimler öncesi AKP ile MHP ittifak yapma konusunda anlaştıktan sonra, beka sorunu üzerinden müthiş bir kampanyaya başladılar. Milliyetçilik pompalandı sürekli. Öyle ki kendilerinden olmayan herkes hain ilan edildi. Karşılarındaki bloğu açıkça PKK ile, fetö ile birlikte olmakla suçladılar. Tüm yorumcular Kürt oylarını riske ettiğini hatta sildiğini söyledi. Kaldı ki bu söylem bile ayrımcı bir söylem bana göre. Çünkü zaten AKP’nin, CHP’nin, İyi Partinin, HDP’nin hatta MHP dahil olmak üzere tüm partilerin oylarının içerisinde Kürt halkının oyları var. Eğer 31 mart öncesi AKP’nin tavrı için söylenecek bir şey varsa Kürt halkının oyları değil, HDP seçmeninden AKP’ye Kayabilecek oyları sildiğini söylemek daha doğru ve anlamlı olacaktır. Kaldı ki AKP’nin batıda değil ama doğuda ne kadar Kürt vatandaşımızın oyunu aldığı bellidir. Konumuza dönersek AKP bu söylemle özellikle batıda ve yine özellikle İstanbul’da HDP’nin oyunu riske etmiştir. Bu miktar da İstanbul için %10 civarındadır. Ama ben eminim ki zaten alamayacak olduğu bir oy olduğunu ve HDP’de aday çıkartmayınca o %10’luk oyun büyük çoğunluğunun karşı ittifaka gideceğini, kalan küçük bir kısım için uğraşmak yerine milliyetçi ve muhafazakar seçmeni tamamen konsolide etmenin daha önemli olduğuna karar verdiler ve halkı ortasından bölme riskini de göze alarak, bu kampanyayı uyguladılar. Kendilerinin de dediği gibi bu konsolidasyon istedikleri gibi olmamakla beraber büyük ölçüde tuttu. Tabi 17 yıllık yıpranmışlık ve ekonomik dar boğaz sebebi ile bir miktar oy kaybedecekleri belliydi. Sonuç olarak bu ayrımcı, milliyetçi, suçlayıcı ve beka sorunu üzerine, hatta bu beka sorununun kaynağı olarak rakiplerini göstererek kurdukları kampanya sayesinde oy kaybını minimize ettiler. Bana göre kendileri açısından (ne pahasına olduğunu daha sonra görecek olduğumuz tespitini yapmamız gerekmekle birlikte) oldukça başarılı bir kampanya dönemi geçirdiler. Evet Ankara ve İstanbul’u alamadılar ama çok büyük bir oy kaybına da uğramadılar. Bir hatırlamak lazım aslında referandumda İstanbul’da hayır oyu yüzde kaçtı. Ya Ekrem İmamoğlu’na verilen oylar? Bakınca orada da düşüş olduğunu göreceksiniz. AKP’nin %49,88 oyu 48,55’e düşerken karşı bloğun oyu %50,12 den 48,80’e düşmüş aslında. Bakılması gereken o %1,92 neden azalmış değil midir?

Biraz uzattığımın farkındayım ama bir de CHP ve İmamoğlu’nun 31 Mart öncesi kampanyasına bakmak lazım. Hep güler yüzlü polemikten uzak anlayışlı bir İmamoğlu ve bu seçimi kazandığımız takdirde erken seçim istemeyeceğiz, bu sadece yerel yönetici seçimi. Seçilince önce çalışıp halka iyi yönetici olduklarını ve verdikleri sözü tuttuklarını kanıtlamalılar, seçime bizim için daha çok var diyen Kılıçdaroğlu. Yani o kadar hakaret altındayken, sertleşmeyen iktidara şu anda tehdit olmadığını vurgulayan bir muhalefet biçimi ortaya koydular. Bu da o kadar beka söylemine rağmen AKP, MHP seçmenini çok rahatsız etmedi. Ötesinde aynı Erdoğan gibi seçimin riskli olduğunu fark edemediler. Sonuçta, rahat rahat nasıl olsa kazanırız diyen bir AKP ve ittifakı seçmeni, karşısındaysa seçim kazanmaya hasret, tamamen kazanmaya hedefli bir CHP ve ittifakı seçmeni karşı karşıya kaldı. Ve %0.25’lik bir farkla kazanılan bir seçim oldu.

31 Mart sonrası, hatta 6 Mayıs sonrası daha da belirginleşen CHP ve ittifakının hatta İmamoğlu’nun söylemi değişti. Evet ortada büyük bir haksızlık var. Evet seçimle gitmeyi beceremediler ve bir mağduriyet ortaya çıktı. Birçok muhalif yazarın yazılarından başlayarak CHP yönetimine kadar uzanan ‘‘23 Haziran seçimi bir referandum seçimidir. Artık bu seçimde AKP kaybederse, aslında Binali Yıldırım değil, Erdoğan kaybedecektir. AKP’nin sonu bu seçimlerle başlamıştır. Bu iptal kararı sonrası İstanbul’u kaybettiklerinde cumhurbaşkanlığı da sorgulamaya başlayacak ve meşruiyetini kaybedecektir.” söylemleri başladı. Tüm bunların ötesinde CHP, YSK başvurusunda 24 Haziran seçimlerinin de iptalini isteyerek cumhurbaşkanı için açık bir tehdit olduğunu gösterme hatasını da yapmış oldu. Sonuç olarak bu söylemler, o kadar beka söylemiyle iktidarın yapamadığı konsolidasyonu yapmış olacaktır. AKP seçmeni için belediye başkanının, milletvekilinin çok önemi olmayabilir ama iş kendi liderlerine geldiği zaman kilitleneceklerdir. Şimdi ilk başta yazmış olduğum anketi bir hatırlayalım. %48 AKP ve ittifakı seçmeni bunca olana bitene rağmen, oyunu bu yönde kullanacağını söylüyorsa bu seçmen kilit seçmendir. Yani azalmaz ama artar. Nereye kadar belki bir ya da bir buçuk puan kadar. (Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu gibi politikacıların söylemleri üzerinde AKP’nin beka sorununa ilaveten geliştireceğiz söylemleri, hatta sandıkta oy çalındı söylemlerini de ilave ederek bir düşünün), kalan %52 ise CHP ve ittifakının alabileceği maksimum oydur bana göre. Henüz yeni kazanılmış ve haksızlığa uğramış buna da halkın neredeyse %60-65’i inanırken aldığı oy oranı, hem de iki aday üzerinden sorulan bir soru karşılığında yani bu oy artmayacak, düşecektir. Nereye kadar düşer bana göre bir hatta bir buçuk puan kadar. Yani gerçek resim gösteriyor ki, 23 Haziran seçimlerinde de iki aday arasında %0,3 kadar bir fark olacak, adaylardan biri de kazanacaktır. Muhtemelen de iktidarın adayı. Bu fikirden hiç hoşlanmamakla beraber, benim kafamdaki en gerçek senaryo budur. Öyle herkesin dediği gibi, Erdoğan siyasi hayatının en önemli hatasını falan yapmamıştır. Yine bana göre Erdoğan bu seçimi etrafındakilerin ikna etmesiyle değil, bizzat kendi isteğiyle iptal ettirmiş ve her türlü ekonomik kayba, kutuplaşma riskine rağmen bu seçimi kazanabileceğini görmüştür. İstanbul seçimini kaybeden bir lider olmak istememiştir. Tek adam rejiminde, tek söz söyleyicinin kaybetmesi diye bir şey söz konusu olamaz çünkü bu bir zayıflık göstergesidir. Kazanabileceği bir İstanbul seçiminin ardından, kendi seçmenine ‘’bakın hırsızlık yapmışlardı, biz yakaladık ve tekrarında hak yerini buldu’’ diyecek ve seçmeni de inanacaktır. Bizler inanmasak da, yeni genel seçimlere kadar çok büyük bir çoğunluğumuz unutacak ve 2023 seçimlerinde de şimdi olduğu gibi seçimi kazanmayı umut edeceğiz. Biliyorum çok kötü bir senaryo bu. Şu anda tek gerçek, Türkiye rejiminin referandum sonrası değiştiği, bir otoriter tek adam rejimine hızla geçtiği, kısacası atı alanın Üsküdar’ı geçtiği gerçeğidir. Şu anda tek gerçek, seçimle gelen iktidarın seçimle gitmek istemediği gerçeğidir. Şu anda tek gerçek, 1 Nisan sabahı seçimler iptal edilirse bu ülkede iç savaş çıkar, sokağa ineriz diyenlerin otuz beş gün sonunda soğuduğu ve seçimlere girip oy vereceği, bu şekilde de seçimi kazanmayı hayal ettiği noktasına geldiğimiz gerçeğidir. Ve tabi ki şu anda tek gerçek, 23 Haziran seçimlerinden sonra, 2023 yılına kadar tüm hazırlığı tamamlanmış olacak yeni Türkiye diye adlandırılan fakat Türkiye’yi tamamen rayından çıkaracak olan rejime geçişinin kesinleşmeye başladığı gerçeğidir. Bakalım o zaman hala seçimle iktidarı değiştirebileceğini düşünen bir muhalefete inanacak kaç kişi kalacak. Ya da öyle bir muhalefet kalacak mı?  Bugün bile muhalif olan herkese yapılan baskılara bir bakarsak kalmayacak. Evet belki bir çoğunuz, hatta AKP ye oy verenler de dahil, bakalım o zaman benim şu anda bulunduğum yere gelmiş olacaklar mı?

Neresi mi benim bulunduğum yer?

Tabi ki;

YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE,

YAŞASIN HÜRRİYET, KAHROLSUN İSTİBDAT..

Çetin Zor

 

Exit mobile version